Privite din perspectiva femeii, iubirile şi căsniciile sunt eliberate de tabuuri şi nu ezită să surprindă. Soţia unui imam, a unui pitic, a unui ţigan, a unui beţiv, a unui negustor, a unui poet, a unui incapabil, soţia a doua, soţia tânără, soţia înţeleaptă – sunt toate diferite, dar spun o singură poveste: a eternului feminin care învinge toate piedicile. Fără nicio legătură între ele, poveştile-scenarii ţesute de Hatice Meryem alcătuiesc un superb mozaic al destinelor, aşezat pe un fundament cultural exotic şi miraculos.
„Cartea scrisă de Hatice Meryem este o critică a societăţii ţesută prin mecanismul unui umor muşcător.” Publishing Perspectives
1968 Kasımı'nda İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü'nden mezun oldu. Üç buçuk yıl bir bankada çalıştı. 1994 yılında mesleğini bırakıp Londra'ya gitti. Orada temizlikçilik, çocuk bakıcılığı, ütücülük, gazete dağıtıcılığı gibi çeşitli işlerde çalıştı. 1996-2001 yılları arasında Öküz dergisinin Genel Yayın Koordinatörlüğü'nü yaptı. 1999 yılında Varlık dergisinin düzenlediği "Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri Yarışması"nda "Siftah" adlı öyküsü öykü dalında dikkate değer bulundu. 2000 yılında Siftah adlı öykü kitabı Varlık Yayınları'ndan çıktı. Öyküleri Varlık ve E dergilerinde yayımlandı. "Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun" adlı kitabı 2002 yılında yayımlanmış ve Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmiştir. 2008 yılında "İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar" adlı romanı yayımlanmıştır. Amatör olarak fotoğrafçılıkla uğraşıyor.
Genelde bir Kara Kitap ayarında olmadıkça 5 vermemeye başlamıştım hiçbir şeye, ama çok sevdim ben bu ufak kitabı. Hiç aşırıya kaçmayan, sıkmayan ama arkasında koca bir toplumu bulunduran betimlemeler tam ayarında. Hatice Meryem, bu coğrafyadaki yaralayıcı toplumsal cinsiyet rollerini hiç dramatikleşmeden aktarabilmiş, üstelik bize yaşam alanı vermeyen bu roller içinde nasıl ustaca, kıvrakça, kadınca hayatta kalma yolları bulduğumuzu, nasıl direndiğimizi öyle güzel tespit etmiş, öyle güzel aktarmış ki, pek hoşuma gitti. İyi ki edinmişim bu kitabı, bundan sonra ara ara muhakkak elime alacağım, birkaç sayfa okuyup keyif alacağım.
I don't know exactly how to define this book, but the author was really sweet and imaginative. It's like a story told several times...? A woman portrays herself as being the wife of several typologies of men. A really nice and relaxing book.
“Ben oğlumun karısı olsaydım eğer... şaşırıp kalacak bir şey yok bunda, her kadın bir oğul doğurduktan sonra, kocası ‘dost’u olur doğallıkla.”
Kitabı kesinlikle çok beğendim. Yazarın anlatım diline, kurduğu cümlelere hayran kaldım.
"Bir sarhoşun, apartman personelinin, tornacının, bir cücenin, imamın, marangozun, gardiyanın, kasabın, gencecik bir adamın, ince ruhlu bir adamın, bir işçinin, bir avarenin, daha önce evlenmiş bir adamın, bir demiryolcunun, bir tüccarın, sünepe bir adamın, bir emeklinin, oburun birinin, lüzumsuzun birinin, bir şoparın, ilk aşkının, bir saz âşığının, bir kader kurbanının, yakışıklı bir adamın, bir şairin, yaşlı bir adamın karısı olsaydım eğer
ile başlayan kısa kısa öyküler; hem mizahi hem kederliydi...
"Ben bir bilim adamının karısı olsaydım eğer" ile başlayan bir uzun öyküyü de ben yazarım yakında:)))
ismi beni çok etkilediği ve meraklandırdığı için satın almıştım bu kitabı. iyi ki de almışım. bir kadının değerini belirleyen "koca" faktörü üzerine yazılmış hem çok etkileyici hem de çok ilginç -daha önce okumadığım türde ilginç- bir kitap. kitabın kapağından başlayarak incelemek istiyorum bu kitabı çünkü kapaktaki "koca" portresi de çok şaşırtıcı ve enteresan gelmişti bana kitabı almadan önce. kapaktaki "koca" bir kavram halinde ucube ve "kötü" çizilmiş. özellikle yanındaki kadına kıyasla. evlilik kurumu içindeki erkek, yani "koca"nın bir kadın tarafından nasıl göründüğünü göstermek için böyle bir çizim tercih edilmesini sevdim. kitabın ismi de kitaptaki ilk hikayeden geliyor. kadınların mahalle baskısıyla her ne kadar kötü olsa da bir kocaya sahip olmaya öğütlendirilmesi ve değerlerinin de aslında bir nevi bu koca ile belirlenmesini ifade ediyor. kitabın içeriği ise 30 farklı hikayeden oluşuyor ve "ben ... 'nın karısı olsaydım..." kurgusu üzerine kurulmuş. akla gelebilecek her koca tipinin karısının iç dünyasına şahid oluyoruz kitap boyunca. sadece eş veya anne olduğunda değer gören yoksa toplumda bir hiçmiş gibi görünen kadınların sorununu anlayabilmek ve bu soruna yeniden üzülebilmek çok mümkün hatice meryem sayesinde. yazarın dili ve üslubu ise benim genellikle sevdiğim sıradan ve gerçekçi bir tür. ancak küçük küçük hikayeleri hep aynı dilden okumanın verdiği zevkin az olduğunu söylebilirim. kitabın son olarak "ama ben kimsenin karısı değilim ki..." öyküsüyle bitmesinin güzel bir final olduğunu söyleyebilirim. en azından benim için keyifli bir sondu.
Yazar, farklı kişilere eş olma hallerini tahayyül etmeye çalışmış. Ben bir ayyaşın, cücenin, sünepenin, kasabın... karısı olsaydım diye başlayan anlatı ve bu hikayeler içinde kadınlık halleri var. Sarkastik bir dil kullanılmış. En beğendiğim ilk baştaki parça oldu. Bazı meslekler hakkındaki bilgi eksikliği mi desem o duruma uzak olma hali mi desem kendini çok belli ediyor kimi yerlerde.
bu kitabı okurken nedense gözümde bir cam kenarına oturmuş bir genç kızın dışarıyı seyrederken ‘bir kocam olsaydı nasıl olurdum?’ sorusunu cevaplarken canlandı. yer yer güldüren hayallerine daldım, yer yer yok o kadar da olmaz diye düşündüm. bir oturuşta bitecek kısa öykülerden oluşan eğlenceli bir kitaptı.
Fikriyatı güzel bu kitabın, kinizm felsefesi ile yazılmış. Bir kadının farklı farklı kocalar ile yaşamından hayal kesitleri diyebiliriz. Hepsi ortaklaşıyor bir yerde, zaman zaman kasvetli. Taa ki, son sayfaya gelene kadar. Ve sonunda diyorsunuz iyi ki kocam yok, özgür, hafif, tadını çıkar hayatın :)
Ek Okuma: Sait Faik, Lüzumsuz Adam’a götürdü bir öykü. Okunsun.
На пръв поглед фриволни упражнения по стил по зададена тема: какъв щеше да бъде животът ми, ако съпругът ми беше еди-какъв-си. (И авторката се справя с общирно въображение и вкус към чудатото, което много ми допада.) И така още във формата е зададена и сериозната тема: до каква степен е зависима съдбата на една жена - как ще се развие животът й, дали ще бъде щастлива, или нещастна, доколко ще бъде свободна да следва желанията си - от мъжа, за когото се омъжи. Понеже хората в Турция изглежда се женят рано (с такова впечатление останах), щастието на тези оставени на милостта на мъжете си и на съдбата жени се оказва почти напълно въпрос на шанс: избрали са живота си преди да имат възможност за информиран избор, преди още да са пораснали достатъчно, за да разпознават предупредителните знаци.
По елегантен, но безспорно осъждащ начин е представено несвързаното с реалността романтично образование на момичетата: драстичният контраст между научените фантазии за страсти и вечна любов и реалността на неравната връзка, в която единият зависи от другия. И по този начин накрая е изведено и общото: абсурдността на един свят, в който всички механизми за натиск и принуда на обществото са впрегнати в гарантирането на зависимостта на жените от мъжете: от популярните идеали за любовно щастие до стигмата на жената без мъж.
"Ben oğlumun karısı olsaydım eğer.... Şaşacak birşey yok bunda, her kadın bir oğul doğurduktan sonra, kocası "dostu" olur doğallıkla."
Tüm kitap ben .... Karısı olsaydım eğer'i anlatan 2-3 sayfalık hikayelerden oluşuyor. Çok hoş tespitler var; hatta hem yukarıdaki alıntıda hem de ben yakışıklı bir adamın karısı olsaydım eğer isimli hikayede kendime benzerlikler buldum diyebilirim. Okunması hoş bir kitap.
It was comical and profound, and I don't know how much was the author obligated to "fairytale-ise" or just paint the realities seen troughout the day. Now, I'm only afraid that whenever I'll see a butcher, or a carpenter, I'll automatically invest them with the qualities portrayed by Hatice - them, and their wives.
Mi-a plăcut tare mult simţul umorului al acestei scriitoare , uneori usturător, alteori maternal de dulce. Am devenit investită în bunăstarea multor femei care abia dacă sunt prezente în carte mai mult de o pagină. În plus, ele trăiesc vieţi diferite, dar toate aceste vieţi sunt examinate în carte prin prisma căsătoriei. O carte scurtă, dar cu impact. Lectură plăcută!
Küçük hikayelerle bezenmiş, Türkiye'de kadının eş olarak modeli üzerine yazılmış bir kitap. Biraz gülümseyerek, düşündürecek bu aralar çok ağır bir şeyler okumayayım diyorsanız tavsiye edilir. Akıcı bir dil, günlük konuşma dilinin rahatlıkla sunulduğu, sansürsüz ve gerçekçi, çok kısa sürede bitirebileceğiniz bir kitap. Özellikle yaz kitabı;).
O carte care mi-a plăcut la nebunieeee! E scurtă, am citit-o într-o seară și clar am încheiat într-un mod minunat ziua. Cartea are capitole povestite din perspectiva unei femei, care își imaginează că soțul ei ar fi strungar, poet, bețiv sau că ea ar fi soția a doua, soția tânără, soția înțeleaptă etc. O carte savuroasă, plină de umor și emoție.
Kurgusu acısından ilginç bir kitap,ben......'nın karısı olsam diye bölümlerden oluşan bir metinler bütünü,yazarın çok iyi bir gözlemci olduğu gayet net anlaşılıyor,benim favorim ise İmamın karısı bölümü,eğlenceli bir kitap okuyayım hem de kadın olma kavramının evlilik çerçevesinde toplum tarafından nasıl şekillendirildiğine ilişkin sosyolojik değerlendirmelere de bi göz atayım derseniz tam sizin için bu kitap
galiba hatice meryem bana hitap etmiyor. yazdığı şeyler güzel elbette ama ben bu kadar kısa şeylerden zevk almıyorum, yüzeysel geliyor. onca hikayeden birini tutup alsa, inceliklice yazsa vurulacağız sanki. bundan emin gibiyim. ama böyle kısa, bölük pörçük yazıların bana vermek istediği şeyi ben anlayamadım.
aynı zamanda hatice meryem şiir yazsa ne kadar çarpıcı olurdu diye aklımdan da geçmedi değil. uzunca şiirler okumak isteyebilirdim ondan. zaten kitaplarının isimleri bile şiir ismi gibi.
“Birinin karısı olmak” haline ironik bakan ve insanın kendisiyle ilgili birçok şeyi sorgulatan bir kitap. Onun ya da bunun değil tam da o eylemin trajik bir yanı var işte. Nasıl var? Bunu bir önerme ya da sonuca varan cümlelerle değil de sürecin içinde olduğu gibi veriyor yazar. Hatice Meryem’in arkadaşımın tavsiyesi üzerine okuduğum ilk kitabı, merakla takibe alıyorum kendisini. Dili de bir o kadar akıcı.
5. basımından okudum bu kitabı. Düşük cümleler ve yazım hataları ile dolu bir kitap. Tanıl Bora’nın elinden geçmiş olmasına inanamadım.
Kitaba fikir olarak bayıldım, ancak her bölümün kısalığı bölümlerin yüzeysel kalmasına sebep olmuş. Derinlemesine bir bilinç akışı okuyamıyorsunuz, bölümler de okurken heyecanlandırmıyor malesef.
"Bir kadını öldürmeye nereden başlamalı" adlı kitabından sonra okuduğum 2. kitabı. Bence bulduğu fikirler güzel, genelde sade ve iğneleyici yazıyor. Öncekinde değil, ama bu seferkinde güzel bir fikir bulmuş, ama çeşitliliği arttırmak için benzerlerini sürekli yazmış gibi geldi. Genelde güzeller. Ama ben kısa da olsa kitabı "artık bir an önce bitsin" diyerek okudum biraz.
fikri güzel, anlatımı masalsı, ama benim için biraz fazla karman çorman bi kitap oldu. kadınların kaderinin etraflarındaki erkekler tarafından şekillendirildiğini çok sık görüyoruz ve bu kitap da bunu çok güzel bir şekilde gözler önüne sermiş. özellikle sondan üçüncü hikaye beni durdurdu, yavaşlattı, biraz da sarstı
Sonu sürekli yatak odasına bağlanan 30 farklı görevde ve özellikte erkeğin karısı olmanın hissettirdiği kısa hikayelerden oluşan bu kitaptaki olayların ele alınış şekillerini sevdim. Ama mutlaka okunmalı diyemeyeceğim.
Bilmiyorum anlamadığım için mi fakat çoğu bölüm bana anlamsız geldi. Bölümlerin kısa olması ve tamamen farklı içeriklerde olması çok eğlendiriyor fakat okurken kendinize biseyler katmiyorsunuz. Tamamen cinsiyet rollerinden bahsedilmiş çok fazla anlamlandırmaya çalışmadan okunması lazım sanirsam