Tümden geliyor ve güme gidiyordu, tüm OBEB ve OKEK'lerinin toplamı belki de ona evrenin sırlarını açıklayabilirdi ama bunlar benim umurumda değildi." Hayat, çukur ve tümseklerle dolu bir patika. Dünya, biçimsiz heykeller gibi dikildiğimiz bir yer. Ayyaş Buda, kozmik şakacıya karşı atılan bir kahkaha, mistik bir kılavuz. Göktuğ Canbaba, bilge ağaçların kollarında huzurlu bir uykuya ya da uçurumun kenarında ayaklarımızı gıdıklayan bir rüzgârla konuşmaya çağırıyor bizi. Bu kitaptaki öyküler, kutsal ve sıradan dünyalar arasında yalın ayak koşma rekoru kırıyor, yeraltında adım atmaya başlayıp gerçeküstü bir yolda ilerliyor Ayyaş Buda, sorularla dolu bir hayata karşı icra edilen serseri bir serenat. Cevaplarımız bir yol düşümü uzakta… (Tanıtım Bülteninden)
Göktuğ Canbaba, 1981 yılında Ankara’da doğdu. 2006 yılında Anadolu Üniversitesi Basın-Yayın Bölümü’nden mezun oldu. Lisans öğrenimini “Şarap ve İnsan” adlı belgesel fotoğraf projesiyle tamamladı. Uzakdoğu’da uzun soluklu birçok seyahate çıkıp kişisel fotoğraf projeleri üzerine çalıştı. İlk romanı olan Ozanın Şarkısı 2007’de yayımlandı. Tılsım-ı Kudret 2010’da, İşeyen Atmaca 2013’te, Ayyaş Buda 2016’da raflardaki yerini aldı. Öykü Gazetesi, OT, Dünyanın Öyküsü, Vagon, Yabani gibi dergilerde öyküleri yayımlandı. Aynı zamanda çocuklara da yazan Göktuğ Canbaba’nın Fener Balığının Kayıp Işığı, Valizdeki Kedi, Arayış Ormanı adındaki eserlerinin de aralarında bulunduğu Doğan Egmont’tan çıkan yirmi çocuk kitabı var.
#AyyaşBuda bitti. Bitmemesi icin cok calistim ama bitti. Kitaba bayildim; sayfalarin neredeyse yarisi rengarenk kagitlarla isaretlemis olabilirim. Hatta dun aksam telefonda konustugum "yorgun" bir arkadasima kitaptan alinti yaptim. O derece.
Yol hikayelerindeki aydinlanma kafasini cok seviyorum. Cunku ana karakterlerin sapsalliklarina gulerken, gittikleri muazzam yerleri okurken, onlari hayalimda canlandirirken oturdugum yesil koltugumda ben de onlarla birlikte aydinlaniyorum. "Aha! Bu!" diyorum. "Iste, hissettigim sey tam olarak bu. Yalniz degilmisim demek!"
Kitabin betimlemeleri cok basarili; her sey kolaylikla gozunuzun onunde canlaniveriyor ve unutmuyorsunuz. Bir kitapta en cok unutulan kisimlar akliniza kaziniyor. Kitapta gozume batan tek bir sey oldu; o da fazlasiyla kullanilan unlemlerdi. Ay lav unlem! Canim unlem! Ama bence yeralti edebiyatina o caprasik havayi veren sey, dunyanin en absurt cumlelerini sonuna nokta koyarak, sanki "Bakkala gidiyorum," dercesine demektir. Normallestirmektir.
Az sonra fasizmin dik alasini yapacagim ama icimden geceni soylemezsem catlarim. Eger "Hiiiiii tirnagim kirildi," diyenlerdenseniz bu kitabi okumayin. Eger "Gordun mu kimlerle takiliyor? Gecen de falancanin yaninda gormustum," diyenlerdenseniz de bu kitabi okumayin. Kufrun samimiyetine inanmiyorsaniz hic yanina yaklasmayin. "Got herif" ifadesinin bir sevgi sozu oldugunu anlamiyorsaniz kosarak uzaklasin. Ama eger evindeki rahat koltugunda oturup hicbir sey bilmedigi halde her sey hakkinda atip tutan tiplerdenseniz bu kitaba sakin dokunmayin. Kirlenmesin. Cunku bu kitap kirlenmenin guzel oldugu, gunlerce yikanmamanin ya da tepenize zehirli bir orumcegin dusmesinin normal karsilandigi, durmadan icilen, kufreden, asktan bahseden ama onu cogu insanin ask sandigi seviyeye indirmeyen ve nefes aldigin her ani sevdiren bir kitap. Nefes almayi bilmiyorsaniz okumayin.
Göktuğ Canbaba'dan yine muhteşem bir kitap. Bayıldım. Hınzır, nefis betimlemeler, yazarın kendine has tarzıyla yazılmış öyküler... Diğer kitaplarını da çok sevmiştim bunu da listeye ekledim. Yazmaya devam kardeşim, muhteşem bir yolda ilerliyorsun.
Bu kitabı büyük bir keyifle okudum. Bu keyfin sac ayaklarını şöyle tarif edebilirim: Birincisi; hikayelerin özenle ayarlanmış uzunlukları. Hepsi alınan tadı zirveye çıkarıyor ve zirvedeyken sona ermesi gerektiği şekilde eriyor. İkincisi, Ferit karakteri. Bu karakter hem çevrenizde var olmasını isteyeceğiniz bir karakter. Hem de hepimizin içindeki uçarı çocuk aslında. Üçüncüsüyse hem gerçekçiliği hem de mistisizmi harmanlaması. Açıkçası new age inançlardan, doğu mistisizminden dünya görüşüm nedeniyle keyif alabileceğimi düşünmüyordum. Ancak Göktuğ Canbaba, hayal ile gerçekliği bir yumak olarak veriyor. Hangi ipi çekerseniz çekin keyif alıyorsunuz böylece; çünkü yaşanan her şeyin şüpheciler için de düşünülmüş yanıtları var. Gerçekçilik ve gerçeküstücülüğün olması gerektiği kadar bir karışımı...
Bir uzakdoğu yolculuğunun anıları görünümünde, bolca argolu, biraz da fantastik bir kitap. Ben öykü kitabı beklediğim için çok sevemedim. Ama kişisel gelişim kitapları arasından seçip alsaydım muhtemelen daha çok severdim kitabı. Bir de erkek okuyucuya daha uygun bence.
Ferit'in gıcık bir yol arkadaşı mı yoksa bir altbenlik mi olduğu da yine kitabı nasıl değerlendirdiğinize bağlı.
Gerek yolculuğun kendisi gerekse içerik yazarın birikiminin çok olduğunu hissettiriyor.
Çocuk kitapları dışındaki kitaplarını satışta bulamıyorum, bulursam diğer kitaplarını da okuyacağım.
kaleminde birden fazla renk ve bileğinde de bir o kadar marifet barından bir yazar olarak Göktuğ Canbaba bu defa bize tuhaf bir yolculuk hikayesi anlatıyor. Öyle bir yolculuk ki memleket sınırlarının dışında ama Gogo'nun ruhunun sınırları içinde bir dolaşma öyküsü, aslında. Nereye, ne zaman, ne şartlarda gitmesi gerektiğini kestiremeyen ve ayrıca da böyle kısıtlara inanmayan, tüm seyyahlar gibi uzaklardaki emsalsiz diyarları kovalarken göğsünde sıkışıp kalmış kendini arayan, acilen hem de bir an önce kendini bulması lazım gelen, gerçek mi hayali mi akranı mı mitolojik mi olduğu bilinmez, Tyler Durden kılıklı Ferit adında bir hayırsızla yollara düşen sıradan bir adamın hikayesi. Tavsiye ederiz.
Okurken tatlı bir çakırkeyiflik yaratan, içkisinden aldığı derin yudumun ardından kızarmış yanaklarıyla neşeyle gülümseyen kitap ve yazar. Göktuğ Canbaba her türün hakkını veren bir yazar ama yeraltı edebiyatı ile birbirlerine çok güzel yakışıyorlar. Hep yazsın hep okuyalım :)
"Hiçbir insanın ruhu tek değildir. Dünyaya saçılmış topraklar üzerinde, ruhunun diğer parçalarına ulaşmadan gerçek yolunu asla bulamazsın. Kendini parçalanmış bir vazonun küçük bir parçası gibi düşün. O kadar eksiksin ki sana bakınca ne olduğunu bile anlamıyorum."
“Yolculuk vardı ya da yoktu. Yolculuk zihnimde ya da topraktaydı,” cümlesiyle karışık olan kafamı daha da karıştıran ama bu karışıklıktan bir kez daha zevk almamı sağlayan kitaplar listesine yerleştirdim Ayyaş Buda’yı. Bir yolculuk hikayesi... Ama içsel bir yolculuk. Herkesin kendine göre yorumlayacağı bu kitap için söylenecek çok fazla bir şey yok. Sadece al, oku, gözlerini kapat, hayal et, gözlerini aç ve yoluna devam et. Biraz da çakır bir keyifle…
Ayyaş Buda, yazarına ve yayınevine aldanıp fantastik kurgu beklentisiyle başladığım ama beni ters köşeye yatıran sürprizli bir kitap oldu. Edebiyatta taksonomi her zaman işlemez ama illa ki bir türe sokmak istesem büyülü-gerçekçi bir yol güncesi derdim Ayyaş Buda için.
Kitap, Nepal yollarını birlikte arşınlayan iki "zen kaçığının" yol hikayesini anlatıyor. Anlatıcı (Gogo) hayatın özünü arayan bir seyyah, yol arkadaşı Ferit ise faydacı-nihilist bir "sidekick". Beat kuşağının memleketteki son neferleri gibiler. Hayalle gerçeğin birbirine karıştığı egzotik coğrafyalarda kendilerini birbirinden tuhaf durumların ortasında buluyorlar.
Kitapta her biri bağımsız, kısa hikayeler anlamlı bir bütünlük oluşturuyor. Yazarın bir "yol ehli" olduğu çok belli, özellikle mekansal detayları işleyiş tarzı etkileyici. Samimi, özgür, hoşsohbet bir yazım tarzı var. Anlatımı çokca Kerouac ve Bukowski tadı veriyor. Bu tarz edebiyata ilgimi kaybettiğim, Uzakdoğuyu da kendime pek yakın bulmadığım için bana hitap ettiğini söyleyemem ama okunmasını hararetle tavsiye ederim...
Göktuğ Canbaba yüz elli küsür sayfada insanı içine çeken, birbiriyle ilişkili samimi öyküler anlatıyor. Yurdumuza uzak diyarlarda geçen bu yol hikayesini, ilginç benzetmelerle bezeli imgesel anlatımı sayesinde kendime yakin hissettim. Yazarla birlikte o topraklara adim attım, bahsi geçen yerlerde yol aldım ve Ferit'ten daha piç olan o sapkın otobüs şoförünün gözlerinin tam içine baktım. Yediği-içtiği-kokladığı şeylerden kafası güzel midir bilinmez, gide gide, yollara düşe düşe Gogo adınını aldığını düşündüğüm baș karakterin kendini arayışının mistik ama seden benden anlatısı... Okumanızı tavsiye ederim. Bence yazarın (okuduğum) en güzel eseri.
Bazı kitaplar var ki size okuma zevkini doyasıya yaşatır. Ayyaş Buda işte öyle bir kitap. Kendi dahil herşeyle dalga geçebilecek kadar eğlenceli, boş işlerle uğraştığımızı yüzümüze vuracak kadar cüretkar, aslında sadece keyif aldığımız anlarda yaşadığımızı ve anlam kazandığımızı anlatacak kadar açık... Dönüp tekrar tekrar okuma isteği belirebileceği için kütüphanenize katmanızı öneririm.
Umutların tükendiği anda bir ışık yanar. O ışık sönmeden evvel, ölümsüzlüğüne dair şarkılar söyler uzun uzun. Söndüğünde ve karanlık tekrar kendi dengesini ördüğünde, umutlar tükenir yeniden; ta ki umutların tükendiği anda bir ışık yanana dek...
Ruhsal olarak bunaldığım bir anda okumaya başladım Ayyaş Buda'yı. Okurken bunalımımın derinleşeceğinden korktuysam da, hafiflerken ve piç kurusu Ferit gibi sırıtırken buldum kendimi. Kitap bittiğindeyse artık yer çekiminin üstümdeki hükmü daha azdı sanki.
Çok keyif alarak okudum. Hikayeler, karakterler bir film gibi gözümde canlandı. Karakterlere ise bayıldım. Çok akıcı ve eğlenceli bir dille anlatılmıştı, herkesin keyifle okuyacağını düşünüyorum.
Bu ne heyecanlı, ne zevkli yolculuktu, demekten kendimi alamadığım, tadı damağımda kalan ve o tadı daima hatırlayacağım bir kitap Ayyaş Buda. Kitabın ilk sayfasıyla birlikte çıktığım bu yolculukta kimi zaman kahkahalarla güldüm ( Ah Ferit!) kimi zaman büyülendim ("Dilek havuzuna atılmış madeni para gibi yavaş yavaş kayboluyordum" nasıl bir büyüdür.) kimi zaman şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum (Grauvinda beni hazırlıksız yakaladın) kimi zaman Gogo için soğuk terler döktüm kimi zaman da bulduğu huzuru paylaştım.
Talihsiz serüvenlerle süslenmiş içsel bir arayışın ve yaşam denilen bilmecenin karmaşasında kutsanmış bir maceranın ne kadar heyecan verici , ne kadar eğlenceli olabileceğini kanıtlıyor bu kitap. Her bir hikaye hem gülümsetip hem hüzünlendirirken, aynı zamanda elinde olmadan insanı düşünmeye ve kendini yoklamaya itiyor. En sevdiğim yanı ise hikayelerin okuyucusuna dokunup onu bir yandan tokatlarken diğer yandan yanağını okşaması. (Bir de tadını dilimde ılık Tayland Birası)
Sanırım kitabı bitirdiğimde aklımda yankılanıp duran en belirgin düşünce şuydu; Yaşadığımız hayatı nasıl anlamlandıracağımızın cevabını bize kimse veremez. O cevap zaten en başından itibaren bizdedir.
Akıcı, serüven dolu, gülümseten ve düşündüren, bitmemesini dileyeceğiniz leziz bir serüven Ayyaş Buda.
Uzak Doğu kültürü ve Budist felsefe, mizahla yedirilip yerli yeraltı edebiyatı türünde bir eserde can bulmuş desem; çoğu kişiden “Hadi oradan sen de!” gibi tepkiler alacağımı biliyorum. İtiraf edeyim, kitabı ilk gördüğümde benim de aklımda bir soru işareti oluşmadı değil. Bize uzak olan bir coğrafyanın yaşayışı ve dini, yine bize uzak olan (meraklıları hariç elbette) bir yazın türüyle ne kadar birleşebilir; birleşse ne derece başarılı olur çok emin olamadan başladım kitabı okumaya. Ama tereddütlerimin gereksiz olduğu daha ilk öyküde ortaya çıktı ve okuma sürecim çok keyifli geçti...
Kitap'ın sayfasini acmanizla o mavi ilk sayfasiyla gökyüzunden bir bağ kurup ,kendinizi baska bir mekan ve başka bir derinlikte buluyorsunuz . Cok guzel bir anlatimla; anı yasıyor ve yazarla birlikte cikiyorsunuz yola.. hele ki o yollardan daha önce de gectiyseniz oyle bir guzel oluyor ki icinden cikamiyorsunuz o kadar sürükleyici ki kitap'ın sonlarina geldiginiz de bir buruklukla ayriliyorsunuz.Tebrikler Göktuğ Canbaba ellerine ,yuregine ,kalemine saglik🙏
This entire review has been hidden because of spoilers.
Öykülerin hepsi uzakdoğuda geçiyor ve gitmediyseniz de coğrafya ve kişiler canlanıyor sanki. Betimlemeler çok iyi çok samimi, kendiyle dalga geçer gibi ama hem de dünyanın en büyük anlamını arar gibi..
“İstediğin her şeye sahip olabilirsin ya da sahiplenmenin küstahlığına kendini kaptırmadan her şeyle dost olabilirsin”
Ferit ismi seçiminden midir hep muzur tarafını yazdığından mıdır Ferit’i de sevdim ve tabii ki Gogo’yu da... Aradığımız ama göremedğimiz buda’lara gelsin bu kitap...
O kadar önyargı ile yaklaşarak başladım kitaba ama yazarın okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen ben tarzını çok sevdim.. Aslında 4.5 yıldızı hak ediyor.
“Arayınca onu bulamazsın” kitapta hep verilen güzel bi mesaj, çok hoşuma gitti. Yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım mutlaka. Önerilir